Ağaçları Kırbaçlamayın!
- Ergün Yavuz
- 10 Eyl 2015
- 4 dakikada okunur
Yeni güne, bizi döven kırbaçların acıları ve küfürleriyle uyanırdık. Güneş intikamla sulanan bir düşman gibi kızgındı. Yola koyuldum ve hayatımın değişmeyen her anını sonsuza dek değiştirecek anlamlı bir yolculuk için gözlerimi ısrarla ötekilere cevirdim ve özgürlük arzumu nefretin oklarıyla filizlendirdim. Yaşamımın büyük ve önemli bir kısmını burada geçirdim. Sabah güneşin doğmasıyla, karanlığa dek sürecek olan günümüze başlardık. Birlikte uyuduğumuz tek sırdaşımız bize zimmetli olan balyozumuzdu. Bir sabah yine eskimeyen ve değişmeyen güne uyandık, burada olmamın beşinci yılını doldurdum. Kasabamıza yapılan baskın sonucunda tanımadığım düşmanlar tarafından, yakalanıp bu ıssız taş ocağına satıldım. Etrafıma baktığımda benimle aynı işi yapan, çok fazla kişi varama ben onlardan birisi degilim. Burada geçirdiğim beş yıl boyunca, içimde eskitemediğim bir özlemle yaşıyorum. Karım için alacağım intikam ateşiyle kendimi kavuruyorum. Güneş tepeye cıktı. Yorulmuş bedenimle kurtlu taş ekmek ve hoşaf görünümlü şekerli su için biraz daha fazla çalışıyorum. İri vücudumla, daha hırslı çalışarak yemeğimi ikiye katladığım için biraz şanslıyım. Buradaki herkesin, yaptığı yanlışların farkına varamayacak kadar gözleri kapanmış ve ölümü bekleyen birer koyun gibi çobanlarına ayak uydurarak değnek yiyerek yaşıyorlar. Taş ocağında gün biterken bizi kamçılayarak, hayvanca ve insafsızca kapattıkları fare dolu koğuşlarımızdan uzaklaşırken, intikamımı alacağım günün umuduyla yaşadım. Öncelikle kendimi kanıtlayıp bulunduğum kalıptan kurtulmam gerekiyordu. Bizi kamçılayan tımarlar arasında da, ender de olsa esirlerin içinden çıkanlar vardı. İntikam aşkıyla karşı olduğum bir sistemin içine girmek konusunda tereddüt etmedim.5 yılımı doldurmanın verdiği şevkle hep daha fazla çalışarak, intikamın kör edici gazıyla birilerinin gözüne girmeyi başarıyordum. Bir gün bitecek umuduyla, daha hırslanarak çalışıyordum ve süreç iki yılımı daha benden almıştı. Artık kendimi çok yorgun hissediyordum. Yağmurlu bir nisan akşamında uyumak için gittiğim yere yönelmişken, tımarlardan birisi yanıma gelerek, uzun zamandır beni izlediğini söyledi günün tüm yorgunluğu üzerimden gitmişti. Bana yarın farklı bir güne uyanacaksın dedi ve uzaklaştı. İstediklerim çok hızlı olmasa da gerçekleştiği için yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Yıllardır intikamımı almak için bekliyor ve karımı esir düştüğü, düşman kılıflı insan müsveddesinin elinden kurtarmak için sabırsızlanıyordum. Özgürlük özlemini de göstermeden, türlü oyunlarla içimde yaşıyordum. O gece içimdeki harekete geçmiş çocuğu sakinleştirdim ve kendimi yeni günün umut dolu bir aydınlığa kavuşması telkinlerine mayalarak uyuttum. Güneşli ve güzel bir güne uyandım, tımarlar beni yukarı taş ocağında daha önce hiç gitmediğim bir yere götürdü. Kendimi sıkışmış ve güçsüz hissettim önce, sonra içimdeki cesaret fitiliyle kendimi rahatlattım. Artık tek yıldız bir tımardım bende, yıllardır kamçılanmış birisi olarak artık o kamçıyı birilerine vuracak kişi bendim. Özgürlüğüne kavuşmuş birisi olarak kendime kasabada bir hayat kurmak için vakit kaybetmeden işe başladım. Kendime küçük bir ev aldım. Düşmanlarımın izini sürerek, karımın yerini bulmam gerekiyordu, artık kaybedecek vaktim yoktu. Özgürlüğüne kavuşmuş birisi olarak içine düştüğüm çelişkilere aldırmaksızın her gün acımasızca birilerini kamçılıyordum. Taş ocağının sistemine daha faydalı görünmek için, elimden gelen tüm düzenbazlıkları yaptım. İş bittiğinde evime doğru giderken yol üzerinde gördüğüm atlıların tanıdık olduğunu fark ettim ve takip ettim, uzunca bir yolun sonunda birbirlerinden ayrıldılar. Yıllar önce kasabamıza gelerek, beni bu taş ocağına satan ve eşimi kaçıran adamla karşı karşıya geldim, onu öldürecektim. Âmâ önce karımı sordum, onu sattığını söyledi ve bana öldüğünü düşünebilirsin diyerek pis pis sırıttı. Özgür olmanın ve intikam duygumun kabarmasından olacak ki, pis bir ifadeyle karşımda sırıtan adama, daha fazla dayanamadım, üzerine atladım ve boynunu sıka sıka onu boğarak öldürdüm. Ağaçların arasında bir yere attım. Karımın yerini bulamamıştım ama adamın kanıyla temizlediğim intikamım karımın özlemiyle sonlanana dek sönmüştü. Taş ocağındaki rutin günlerin birinin çıkışınca benimle aynı görevi yapan ve yıldız sayısınca üstümde olan bir tımar bana akşam ‘bize yemeğe gel dedi. Bu anlamsız davetine şaşırarak da olsa mecburen katıldım. Akşam olduğunda evlerine gitmek üzere yola koyulduk. Giderken onunla bu yolu paylaşmanın, niçin gittiğimizin farkında değildim. Yukarıdakilerden birisinin yakını olduğu için tımarlı yaptığını düşünüyordum yoksa cesaret ve zekâ kırıntıları barındırmayan bir adamdı. Benim tımar olmamda katkısı fazlaydı. Yaptığı iyilikleri görmezden gelmek onursuzluk olurdu. Evine vardık, sofrası hazırdı. Yaklaşık on yıllık esaretim sonrasında böyle bir yemek yemenin mutluluğuyla onunla sohbete koyulduk.2 tane çocuk vardı, bir tanesi beşikte birisi de yeni yürümeyi öğrenmiş görünüyordu. Onları seyrederken suratımda masum bir gülüş oluştuğunu hissettim. İçimdeki tüm nefret bir an olsun gitmişti. Mutlu aile tablosu görmeyeli uzun zaman olmuştu. Tam o sırada içeriye bir kadın geldi. Önce kafamı kaldırmak istemedim, sonra baktığım yerde uğruna intikam ateşiyle yandığım kadını gördüm. Âmâ tepki veremedim. Benim için bu kadar iyilik yapan bir adama nasıl bir tepki verebilirdim gece orda kalmam için ısrar ettiler. Bütün gece gözümü kırpmadım. Bir ara gece uyuduğum yere gelerek beni gördüğü için çok sevindiğini ve onu kaçırmamı gerektiğini söyledi. Artık bu sümsük adama dayanamıyorum, benden zorla 2 çocuk yaptı’ diyerek tahrik edici konuştu ve işveli davranarak bir fahişe gibi istediklerini bana yaptırmaya calıştı, ona izin vermedim. Yaşamın çemberinden geçmiş bu kadın benim 10 yıl önce kaybettiğim ve uğruna cinayet işlediğim kadın olamazdı. Sabah güneşin dogmasıyla evden çıktım, ise gidemezdim, yaşam amacım sarsılmıştı. Şeytanın yolundan gidersem yapabilecek çok fazla seçeneğim vardı. Taş ocağına kadar yürüdüm, fakat içeriye girip işe başlamadım. Kasabamızın yukarısında bulunan ve kadınımla; en azından on yıl önceki kadınımla, birlikte ektiğimiz ve adımınızın kazılı olduğu ağacın bulunduğu tepeye cıktım. Yaşam amacımın sarsıldığını düşünerek çaresizce ve üzgün bir adam olarak oturup kaldım. Aşağıya inerek aldığım bir kaç malzemeyle yukarıya tekrar çıktım ve ismimizin yazılı olduğu ağacı kestim ve tepeden aşağıya attım. Özgürlüğüm uğruna bir ağaç kestim ve kendi varlığımı tekrar bana bulduran taş ocağına hiç geri dönmeceye şekilde sonumu ve amacımı bilmeden o kasabadan uzaklaştım. Gerçek özgürlüğüme kavuştuğumuzu düşünüyordum. Karşıma taş ocağından ve onu yakalamak için gönderildiğimi düşünen ve onu çok fazla kırbaçladığımı da söyleyen bir mahkûmla karşılaştım. Bana karşı nefret dolu olduğunu öğrendiğim birisinin beklenmedik saldırısına uğrayarak yaralandım. Vücuduma saplanan kör bıçağın acısını ve akan kanımı görüyorum ama canım acımıyor.Muhtelemen yarın güneşin doğuşuna şahit olamayacağım. 09/10/2015/ISTANBUL

Comentarios