top of page

Hayal Bahçesi

  • Yazarın fotoğrafı: Ergün Yavuz
    Ergün Yavuz
  • 11 Eki 2014
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 4 Eki 2018



Yeni başlayacak olan güne soyunan gece, parmaklıklar ardındaki kişilerin kısıtlı özgürlükleriyle, güneş doğmadan çok önce, gün ışığından bir nefes içine çekerdi. Ve keyifle geçirilen bir güne, zincirsiz kanatlarını umutla çırparak, yıldızlara ulaşmak istercesine uçardı. Günlerden çarşambaydı. Herkesin gözünde bahçeye çıkmanın verdiği umut ve ışıltı görünüyordu. Güneş avludaki mahkûmları ödüllendirircesine, ışınlarını doğrudan gönderiyordu. Bugün, en uzun bahçede kalma günü olduğundan, herkes daha yavaşça hareket ediyor gibiydi. Kendi aralarında gruplaşmış minik kalabalıklar görebilirdiniz. Genelde herkes, iki üç kişilik gruplar halinde volta atardı. Siyasiler, hırsızlar, tecavüzcüler, gaspçılar ve daha bir sürü suçtan yatan kişiler buradaydı. Tüm suç gruplarını aynı anda ve avluda dolaştırmak buraya has bir özellikti. Kişilerin kaynaşmaları, görünmez bir güçle kısıtlanıyor ve onlara hapishanede olduklarını unutturmayan direktifler veriliyordu. Duvar dibinden bahçenin ortasında bulunan bir direğe gerilmiş olan iple, bir grup voleybol tadında bir şey oynuyordu. Buradaki herkes de hapishanenin getirdiği karamsarlık kaybolup gitmişti. Onların ruh hali dışarıdakilerden daha aydınlık gibi görünüyordu. Çoğunluğun yüzü gülüyor ve kabulleniş hissediliyordu.

Mahkumların yıkanmış elbiselerini astıklarını görebilirdiniz. Koğuş ağası hariç, herkes kendi elbisesini yıkayarak asardı. Hiyerarşi denilen boyunduruk insanlara burada daha fazla vurulmak istenirdi. Sol tarafta volta atan ve kimseye ilişmeyen, güzel giyinimli, yaşlı bir adam vardı, eline iliştirdiği radyosunda ‘geçmiyor günler’çalıyordu. Kendi aralarında oluşturdukları görünmez şeritleri var gibiydi. Hapishane bahçesinin dışarıya açılan tarafında ve diğer tüm köşelerinde, gözetleme kuleleri gözünüze çarpardı. Nöbetçi askerler, ellerinde silahlarıyla, sorgulamadıkları anlamsız nöbetlerini tutarlardı, sanki birisi kaçmaya yeltenecekmiş gibi tetikte beklerlerdi. Özgürlük güzel bir nimettir, bunu her bahçeye çıkışta herkesin hissettiği gözlerinden okunurdu. Tellerin üzerinde nizami bir hisle sıraya geçmiş kargalar asabice öterlerdi. Cezaevindeki kişilerle anlamsız bir iletişim halindeydiler sanki onları izlemekten keyif alıyor gibi bir halleri vardı. Cezaevi müdürünün sürekli açtığı ve hiç kimsenin zevkine uymayan nostaljik parçalar, herkese işkence gibi gelse de burada geçirilen zaman, çok çabuk bitiyordu. Başgardiyan, yanındaki iki bakımsız gardiyanla birlikte, koğuşlarla bahçe arasındaki merdiven yüksekliğinde dururlardı. Tüm suçluların gözlerinden bu kişilere karşı yükselen bir nefret vardı. Korku denilen illet insanların içlerine öyle bir yerleştirilmiş ki basit bir düdük sesi, herkesi sıraya koymaya yeterdi. Güneşin alnında dolaşarak, gökyüzünü dilediğince görebilmek, özgürlük tanımı olmasa da, bazen gözlerinizi kapatmak istersiniz. Tekrar gözlerinizi açtığınızda o günün avludan özgürlüğe açılan kapı olmasını hayal edersiniz… 11/10/2014/ISTANBUL

 
 
 

Comments


Yazı: Blog2_Post

©2018 by Ergün Yavuz. Proudly created with Wix.com

bottom of page