top of page

Kaybolan Işık

  • Yazarın fotoğrafı: Ergün Yavuz
    Ergün Yavuz
  • 19 Eyl 2015
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 4 Eki 2018


Gökyüzü birbiri içlerinde gizlenmiş aynalarla çoğaltılan yıldızlarla dolup taşıyordu ve mesafeleri oldukça yakındı, gecenin karanlığı sönmeye yüz tutmuş bir mum ışığından arta kalan yetim bir çocuk gibi sakindi.

Yaşam alanlarını keskin lazer çizgilerle ayıran barikatlar sınıfsal ayrımı da gözler önüne seriyordu. İnsanlar güne başlamadan daha uykudayken rüya formuyla planlarını gözden geçirip kendilerini uyanacakları güne hazırlıyor, soğutmalı yatakla güne uyanıyorlardı. Günün ilk saatlerinde işlerine daha hızlı adımlarla koşturan insanlar, uçan arabalarına evlerinden binerek kule ofislerine giden insanlarla aynı telaşı paylaşıyorlardı. Gökyüzünde uçuşan renkli arabalar, ekspres uçaklar ve türleri geliştirilen kuşların taşıma araçlarına dönüp insanları taşıması herkeste eskimeyen bir mutluluk yaratmış gibiydi. Işınlanma kısa mesafede çok tercih bir ulaşım aracı olmamıştı. İnsanların suratlarından atamadığı bu mutluluğun sebebi yüzlerine taktıkları maskelerde saklıydı, herkes bir maske takmak zorundaydı ve o maske olmadan oksijensiz kalıp ölebilirlerdi. Dünya ön yıkama yapılmadan çitilenmeye çalışılan bir elbezine dönmüştü, rengi solmuştu, herkes sadece kendi alanını koruyarak nefes alıyordu. Martılar taksi gemilerden bir simit parçası koparmak niyetiyle kanat çırpmada kapalı camların farkına çok geç varıyorlardı ve hüzünle çırpınan kanatları göğe selam veriyordu. Güneş 1000 yıllık parlaklığını içinde barındırmasa da yaşlı bir adamın son enerjisiyle atılan adımı gibi gösteriyordu yüzünü. Uzun kırmızı sakalı, ağır adımlarıyla sanki uzun yıllardır bunu kendine görev edinmiş gibi martıları etrafında toplayıp karınlarını doyuran adam, martılara selam vererek uzaklaşmıştı. İnsanlar birbirlerini giydikleri ayakkabıların renklerinden ayırt ediyordu.


Hizmetkâr sınıf siyah ve gri, hizmet edilen sınıf kırmızı ve beyaz giymek zorundaydı. Her bölgenin kendi içinde oluşan bir rengi vardı, toplu alanlarda birbirlerinden kolaylıkla ayrılmaları için üretilmiş gibiydi. Kimse birbirini görmeden sanki bir farenin peynire koşması gibi heyecanla gökyüzünün tamamına yayılan güneşe karanlık bir gölge bırakarak ilerliyorlardı. Çiçekler kendilerini suluyor, hayvanlar türleri arasında iletişim kurabiliyorlardı. Günün bitmesine yaklaşırken evlerine dönmeye hazırlananlar, aynı koşturmamayı tekrar yaşayarak özel alanlarına dönüp maskelerinden kurtulmak için can atıyorlardı. Para kavramının dünya üzerinden yok olmasıyla tüm hesapların bozulduklarını düşünseler de, bu durum vücutlarına olumlu yansıyordu. Maskelerine yüklenen zamanı yaşayarak ‘eşit’ bikir dünyada yaşadıkları için kendilerini özgür hissediyorlardı. Elveda ’demeden önce 3 kere yanıp sönen güneş, akşam olduğunu insanlara hatırlatarak cimri bir ev sahibi gibi ışığını söndürmüştü.

19/09/2015/ISTANBUL

 
 
 

Commenti


Yazı: Blog2_Post

©2018 by Ergün Yavuz. Proudly created with Wix.com

bottom of page