Kırmızı Fahişe
- Ergün Yavuz
- 8 Şub 2015
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 2 Eki 2018
Kırmızı Şemsiyeli siyah elbiseli bir kadın uzun kavak ağaçlarının arasında yürürken zarif ve gölgelenmiş parmaklarıyla eteğinin ucundan tutarak yürüyordu. Uzun ve derince çizgileri içinde barındıran bu kavak ağaçlarının arasında birbirleriyle hiç konuşmamış insanların mahcubiyeti vardı. Fırtına öncesinde bize hissettirilmeye çalışılan, anlamsız gergin bir sessizlik tonuydu bu. Toprak yolun hemen üzerindeki yapraklar uzun süre önce düşmüştü ve renkleri yeşilin her tonunu yaşayıp artık kahverengindeki tonları zorluyordu. Yapraklar arasında muhteşem bir değişim uyumu vardı, çürüyen yapraklar yerlerini yeni düşen yapraklara teslim etmeden kaybolmuyorlardı. Zamanını tamamlayanlar savunmasızca rüzgâra ve toprağa teslim oluyorlardı. Etraftaki toprak kokusunu gözlerini kapatarak içine çekti kendini iyi hissetmenin mutluluğuyla eteğini okşadı ve yüzünü rüzgâra döndü. Uzaktaki kaçışan kuşların sesini güneşin açılmakta olan yerlerinde tekrar duyar gibi oldu. Siyah gölgesiyle kadın attığı her adımın aslında bir bilinmeyene gittiğini etraftaki sessizlikten anlamıştı, uzaklardan gelen bir adamın yolunu gözlüyor gibiydi. Sonbaharın bize kendini göstermesi neden hep yerlere dökülen yapraklarla oluşuyordu. Sonbaharın dökülen yaprakları, gökyüzündeki yağmur tanecikleriyle huzur bulmuştu, yerdeki yapraklar siyah elbiseli kadının her adımındaki hışırtıyı içlerinde hissediyorlardı. Rüzgâr, uçuşan yağmur taneleriyle kırmızı şemsiyenin üstünde uyku öncesi müziğini andıran ve huzur veren bir melodi oluşturmuştu, kadın bu bilinmeyene giderken neden bu kadar huzurluydu? Yağan yağmurdan ve uçuşan yapraklar arasından güneşi hisseden kadın gözlerinin kamaştığını hissetse de bu beraberlikten kopmak niyetinde değildi. Ormandaki ağaçlar yıllardır burada olmanın tuhaf hüznüyle dağılıp, devrilmiş olabilirlerdi, âmâ aralarında yıllara meydan okuyan ve kendini anılarla toprağa sardığı kökleriyle dik tutanlar da vardı. Renklerin her tonunu burada görmek mümkündü, bir gökkuşağı her an karşınıza çıkıp sizi şaşırtabilirdi, Kırmızı şemsiyeli kadının surat ifadesi attığı her adımla birlikte gülümsemeye dönüşmüştü, şemsiyesine gelen yağmurun ve uçuşan yaprakların, güneşine engel olmayacağını biliyordu, çünkü güneşe görmek için bunları görmüş olması gerektiğini biliyordu. Karanlığın içinden çıkıp güneşe doğru giden ve aynı zamanda yağmurla ıslanırken güneşe doğru adım atması büyük bir celişkimiydi?3 mevsimi bize bir arada gösteren bu tablo, gerçeklik barındırabilir miydi? Kırmızı şemsiyesi ıslanan güneşi içine çeken nemli bir toprak yolda açılmıştı.

Ağaçların tepelerindeki dal ve yaprakların yoğunluğu görünen güneşi ya da yağmuru süzerek kırmızı şemsiyeli kadının üzerine düşmesine engellemek için büyümüşlerdi sanki Yolun sonundaki ağacın hemen üstünde kalp içine çizilmiş iki tane harf olduğunu anlayacak ve bu onu gülümsetecekti. Suratı asık bir şekilde başladığı toprak yoldaki gizemli yolculuğundan mutlu bir ifadeyle ayrılmak ve hissettiği duygular ona farklı gelmişti.
08/02/2015/ISTANBUL
Commenti