top of page

Patlak Ampulün Ruhu

  • Yazarın fotoğrafı: Ergün Yavuz
    Ergün Yavuz
  • 20 Kas 2014
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 4 Eki 2018


Odaya girdim, elektrik düğmesine bastığımda ampul patladı, her yer karanlık, bir şeye çarpıp düştüm… Gözlerim kapalıyken hareket etmekten çok korktuğumu bilirdim. Düştüğüm yerden kalkmadan önce, ayağımın acıdığını hissederek ayağımı yokladım. Elime sıcak bir sıvı geldi, ayağımın bir kenara çarpıp kanadığını anladım. Ayağımdaki acıya aldırmadan olduğum yerden kalktım. Ellerimle önümü yoklayarak duvara kadar ilerledim, camın perdelerini aralayarak, ay ışığından yararlandım, loş ışıkta etrafı net olmasa da görebiliyordum. Masadan destek alarak kendimi yukarıya çektim ve sandalyeye oturarak derin bir nefes aldım. Oturma odasının lambasında bir sorun olmalıydı, her sene muhakkak iki üç kez patlardı. Lambaya hızlı bastım diye patladığını düşünerek, kendime kızdım bir an. Ellerimle duvarları yoklayarak, mutfağa doğru yöneldim, ışığı açtım ve acil yardım çantasından aldığım sargı beziyle ayağıma pansuman yaptım. Kendimi biraz öncesine göre daha iyi hissediyordum. Babam, çocukken evde ampul patladığında bunu bana yaptırtarak, nasıl değiştirmem gerektiğini öğretmişti. Salondaki dolabın üstünde, zamazingoların olduğu çantadan, yedek bir ampul alıp patlayan odanın lambasını değiştirdim. İşime kaldığım yerden devam etmeliydim, hiç bir işimi yarım bırakmayı sevmem çünkü. Oturma odasına geçerek, yazmayı planladığım mektubun hazırlıklarını yaptım. Bizimkilerin yeni evlendiklerinde almış oldukları eşyalar, etrafa eskimişliğin kokusunu sindirmişti. Eskiyen tahta masanın üzerinde, annemin genç kızlığında çeyiz için ördüğü masa örtüsü seriliydi. Onun üzerinde, ifade etmeliydim kendimi. Annemi ve babamı on sekiz yaşındayken kaybetmiştim. Bugün bu odaya girerken lambanın patlaması ve düşüp ayağımın kanaması bana bir şey anlatmaya çalışıyor gibiydi, aldırış etmeden mektubu yazmaya koyuldum. Mektubun içinde neler yazdığını ileride okuyor olacaksınız. İnsanlığa ait bir faydam olmadığını düşündüğüm için, nefes almamın anlamı olmayacaktı. Hem ailemden sonra bu hayat o kadar da güzel görünmüyordu gözüme. Onlarsız yaşamanın dışında bir hayat kurgulamamıştım çünkü bu kadar dramatik olmasına gerek yoktu. Benim dışımda çok fazla kişiye de bir anlam ifade edeceğini düşünmüyordum zaten. Yalnızlık illeti, belki de beni bu denli yaşamdan soğutmuştu beni, bilemiyorum. Çocukken ailem duymasın diye, yorganın altında sessizce ve hıçkırmadan ağlamaya çalışırdım, gözlerimden gelen yaşları o andaki duygularla saklamaya çalıştım. Sanki biri beni gözetliyormuş gibiydi, mektubu anneme ve babama hitaben yazdım. Bu dünyada benim yokluğumdan sonra bu mektubu okuyacak bir kişi daha yoktu çünkü. Kimsesiz bir mektubun renginde siyah olur diye düşünmüştüm. İnsanların, benim yokluğumu hissedip, buraya geleceklerini sanmıyorum. Ailemin yokluğundan beri, her günümü bu karamsarlıkla geçirmiştim. On yılı aşkın süredir hayatta anlamını arayan birisi olarak, yaşamın sıkıntılı bir süreç olduğunu hissedip, intihara karar verdim. Fakat uygulamak için yeterince cesur olmadığımı biliyordum. Gözümü karartarak bir iki girişimde bulunduysam da, sonuç alacak kadar ilerleyemiyordum. Her intihar girişiminin, başarısızca sonuçlanması kendime karşı, daha fazla nefret dolmama sebep oluyordu. Kendimi asarak kurtulmak geri dönüşü olmayacak bir yol gibi görünmüştü. Ailemin trafik kazası geçirdiği araçtan, geri kalan halatla kendimi asmak için hazırlıklarıma başladım, lambanın paslı demirine sağlamca ipi bağladım ve ölüm düğümünü hazırladım. Ezan okunmaya başladı ve yeni bir günün doğduğunu fark ettim. Bir gün daha güneşi görerek ve onu içime çekerek devam etmem gerektiği fikrine inandırdım kendimi. Yaşamımın son günü bana hediye edilmişti. Kendime karşı oluşturduğum sevgiyle dolarak, son günümü umutla karşıladım. İntihar eden birisinin umutla dolup taşması, çok absürt bir duygu gibi gelmişti. Şartlı bir mutlulukla kendimi kandırarak, koyulduğum işimi yarıda bıraktım ve gün bitmeden kaldığım yerden devam edeceğime kendi kendime söz verdim. Tam bu sırada kapı çaldı, önce kulağıma gelen sesin, içsel bir ses olduğunu düşünerek şaşkın gözlerimle aynada kendime bakakaldım Uzun ve pis tırnaklarımla kulaklarımı kurcaladım ve ikinci kez daha şiddetli bir kapı ziliyle, duyduğum sesin gerçek olduğunu fark ettim. İçimde yeşertmeye çalıştığım umut, yerini şaşkınlığa bırakmıştı, ne yapacağımı bilmiyordum. Üzerimde, kendimi asmak için sallanan ipi fark ettim o anda, kapıyı açmak gelmedi içimden, üçüncü kez çalmadı zaten. Gelen kişi kimdi? Ne için gelmişti? Bir fikrim yoktu. İntihara sürüklendiğim yaşamım da şaşılacak bir durum olmuştu. Kapıyı açmadığım için pişmanlık duymadım, âmâ kendimi öldürmekten de vazgeçmiştim kısacık zaman diliminde, kendimi on yıllık bir sürecin sonunda öldürmeye niyetlenip, basit bir kapı ziliyle vazgeçmek, bana çok anlamlı gelmişti. Evrende nefes almak için, çok ciddi anlamlar aramanın yersiz olduğunu fark ederek, kendimi yenilemem gerektiğine karar verdim… 20/11/2014/ISTANBUL

 
 
 

Comments


Yazı: Blog2_Post

©2018 by Ergün Yavuz. Proudly created with Wix.com

bottom of page