top of page

Sevgisizlik Kutusu

  • Yazarın fotoğrafı: Ergün Yavuz
    Ergün Yavuz
  • 5 Eki 2015
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 Kas 2018

Kendimi bu kutunun içine tıkılmadan önce çok özgür hissederdim, âmâ artık hareket edemeyecek kadar çaresiz ve zavallıyım. Düzenli aralıklarla anons yapılan ve haftada bir trenlerin geçtiği, eskimiş bir tren istasyonundayım. Bana yaklaşan trende ailemin seslerini ve hüzünlerini duyar gibi oluyorum. Neredeyim ben? Her yer çok karanlık ve kulağımda netleşmeden kaybolan sesler duyuyorum. Karşımda bir kutu daha var, bana çok yakın ve kızgın olduğunu hissettiğim birisinin kokusunu alıyorum. Sessizce kutunun kenarından gözyaşları dökülüyor. Şehrin soğuk kalabalığından sıkılmıştım, insanların tavırlarını gerçekçi görmüyordum. Üniversiteyi bitirip çocukluğumda hayalini kurduğum ve kutsal olan öğretmenlik mesleğini yapmak için adım attım. Doğuda bir köye şark gönüllüsü olarak sene kaybetmeden gitmiştim. Yaşamın içinde insanları görmezden gelen kişileri çok yakınınızda görürsünüz. Okuldan mezun olmamıza rağmen birçok arkadaşım böyle bir yere gelmek için caba göstermedi. Gerçekten eğitime ihtiyacı olan insanlara karşı duyarsızlıklarından dolayı, onları çok korkak görüyorum. Bende yeterince cesur sayılmam. On beş haneden oluşan bir aşiret köyüne gelmiştim. Önceleri bana karşı aşılması zor ve görünmez bir duvar örülse de sonradan, çocukların zorla okula gönderilmesinden dolayı bu duruma seyirci kalmakla yetindiler. İlk günümdeki heyecanımı size anlatamam. Kanatları yerinden çıkacak bir kuş gibi mutluydum. Karşımdaki çocuklardan farksızdım. Büyük bir çocuk ve on altı küçük çocuktan oluşan bir sınıftaydık. İlk günümün ardından, benim kalmam için tahsis edilen yere gittim. Sürekli bir yağmur hali olduğundan dolayı kendimi çok kirlenmiş hissettim. Ailemle olmasa da üniversite yıllarımda böyle bir hayatı öngörmüştüm. Okula gittiğim her günde, Türkçe bilmeyen öğrencilerime yeni kelimeler öğretip ve karşılıklı sevgi alışverişiyle nötrleşen güzel günler geçiyordum. Türkçe öğrenmeyi reddeden ve sürekli diğer arkadaşlarına karşı agresif olan Cemo dikkatimi çekmişti. Onu anlamak için ders aralarında konuşmaya giderdim. Kürtçe bağırarak bir şeyler söylerdi ,anlamazdım. Bir gün Cemo’yu takip ettim ve evine kadar peşinden gittim. Evinde yoksulluktan dolayı, kendini gömmeye meyil etmiş bir ailenin trajedisini kırık camlarından seyrettim. Daha fazla dayanamayıp kapılarını çaldım, ben Cemo’nun öğretmeniyim onunla ilgili konuşmak istiyorum dedim, kime söylediğimi bilmeden. Çok akıllı ve çalışkan bir çocuk yetiştirmişsiniz dediğimde ablası kardeşinin başını okşadı ve beni buyur etti. Oraya neden gittiğimi bilmeden, daha önce garipsediğim her şeyi gözlemledim. Yaşam çok gerçekti ve acı verecek boyutta eksik ve bitik bir durumdaydı. Cemo ablasının umuduydu ve onu yeşertmek için cahil annesi ve gözü paraya bulanmış babasına karşı direnerek onu okula göndermeyi tanrı vahyiyle içine işlemiş gibiydi. Günler birbirini kovalarken ortak paydamız kardeşim Cemo’nun sayesinde, bir erkeğin benden etkilenmesini düşünüp duruyordum. Yaptığım şey ahlaksızlık mıydı? Ben kötü bir kadın değildim ki? Kardeşime olan sevgimi ve göremediklerimi bana anlatan bu öğretmenden etkilenmiştim. Ona karşı alışık olmadığım hisler yaşıyor olmama rağmen, yine de adım atamazdım. Veli toplantısı köy meydanındaki kahvede yapılırdı. Umudunu yeşertmek istiyorsan daha cesur damlalar akıtmalısın içine dedi bana. Onu sevdiğimi işte o an hissettim. Bunu ona söyleyemezdim, kalbimdeki değişik duyguların bir ismi yoktu. Babamın hiddetinden sonra ilk defa bir erkeğe karşı sahip olma hayali içine girdim. Akşam buluşmak için bana bir teklifte bulundu. Köyün uzaklarında beş altı ağaçtan oluşan köyün tenha köşesinde görüştük ve konuşmaya başladık. Ona karşı olan zaafımı kullanıp beni ve kendini pişman edecek bir şey yapmadı, âmâ ben onu seviyordum ve istediği her şeyi yapmaya hazırdım. Şubat ayının ortalarında ilk yarıyıl tatilinde onunla kaçıp gitmem için bana teklifte bulundu. Okul tatilde olduğu için, daha sık görüşüyorduk. Bir gece eve geldikten sonra, arkamdan eve girip beni tokatlayan babamın küfürleriyle içinde bulunduğum rüyadan dayak yiyerek uyandırıldım. Bana orospusun sen diyerek tekmeleyen ve tokat atan kişi babamdı. Ben orospu değildim, sevdiğim adamla sadece konuşuyordum. Öğretmenin altına yattın değil mi? dedi. Bu soruya cevap vermeyecek kadar çok dayak yemiştim ve cesaretimi toplayarak sesimi çıkartmadan dayak yemeye devam ettim. Her vurduğu tekmeyle daha da şiddetlenen acı katlanılmaz olmuştu, gözlerimdeki yaşlardan oluşan bir acı adasının içinde kalmıştım. Sesim gitmişti, konuşmadım. Cevapsız bıraktığım soru, babamın köhne ve sığı zihninde fırtınalar kopardı ve beni odaya kilitledi. Günlerdir görmediğim için Cemo’ların evine gittim, bana kimse kapıyı açmadı ,köy kahvesinde kimse selamımı almadı. Bunun üzerine tekrar evlerine gittim ve olan biteni bana anlatmaları için kapıyı yumrukladım. Babası kapıyı açtı, sana verecek kızımız yok, üstelik kızı kirletmişsin, dedi. Bunun üzerine kanlar beynime sıçradı ve içeriye girmek için ısrar ettim, onu görmeliydim, bir yolunu bulup onu oradan çıkartmalıydım. İçeri giremediği için onun ne kadar merak içinde kaldığını göremesem de hissettim. Babam ağzını küfürle açan ve gerekirse ikisini de öldürürüm diyen bir adama dönüştü ve sürekli annemi korkutarak bana sahip olmasını söyleyip durdu. Cemo divanın üzerinde sadece boş ve mutsuz bakışlarla olanları seyrediyordu. Bir gece ablamla, öğretmenimin kaçtığını duyan babam silahı ve akrabaları da alarak, onları köyden çıkamadan dağın eteklerinde yakaladı. Yağmur yağdığı için öğretmenin bulduğu araba, yolda biriken sudan karşıya geçememiş ve inerek yürümek zorunda kaldıkları içinde yakalanmışlardı. Köyün meydanında övünülesi bir şey yaptıklarını sanan babam ve sucu üzerine alacak kişiler hazır olarak günler sonra gelecek olan jandarmayı beklediler. Her ikisini de kurşuna dizmişlerdi. Artık ne umudunu yeşertebileceğim bir ablam ne de bir öğretmenim vardı. İkisi de yıllar sonra adını öğrendiğim ahmak bir namus cinayeti sebebiyle öz babam tarafından öldürüldüler. Ben daha bir çocuktum ve yaşam tarlasında ayrık otları yüzünden güneşimden koparıldım ve yalnız bırakıldım.

10/05/2015/ISTANBUL


 
 
 

コメント


Yazı: Blog2_Post

©2018 by Ergün Yavuz. Proudly created with Wix.com

bottom of page