top of page

Geri Gidiş

  • Yazarın fotoğrafı: Ergün Yavuz
    Ergün Yavuz
  • 14 Tem 2016
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 4 Eki 2018

Gelecekte bana geri dönüşünün berbat bir şekilde olacağını düşündüğüm bir terk edişin ilk adımını bugün atıyorum.15 yıl sonra çocuklarımı görmenin umuduyla ve onların bunu anlamasını beklemeden uzaklara gidiyorum. Uzaklar aslında umutların beslenmesi için çok da aydınlık olmayan karanlık bir cezaevi. Bugün hayalini kurduğum ve kupkuru havayla beslendiğim karanlık dehlizden 15 yıl sonra çıkışım, çocuklarımı görmek için sabırsızlanıyorum.

Kızım, çocuklarımın en büyüğüydü, diğer kardeşlerine göre o her şeyin farkında olarak

bırakılmıştı. Ondan ayrıldığımda 15 yaşındaydı, küçükken zayıf ve hastalıktan olsa gerek şişmanlamasına yol açan ilaçlar alıyordu. Bu durumun onu üzdüğünü çok sonradan fark ettiğimi anımsıyorum. İnce telli saçları, ona göre sarı kahverengi karışımın en kötü halini taşıyor da olsa benim altın ipek saclı kızımdı o. Ergenliğinde giyecek kıyafetleri olmadığından mahallede utanarak dolaşan mahcup bir kızdı. Kardeşlerine bakması, onlarla yakından ilgilenmesi, onda erken ve zoraki bir olgunlaşma sağlamış olmalıydı. Şu anda zengin bir kocası vardı. Bunun yanında kendisi de iyi bir yeterliliğe ulaşmış, çeşitli eğitimler almış ve donanımlı bir şirket de üst düzey bir konuma ulaşmıştı. Onun gözleri hiç değişmemişti, siyah gözlerine bakarken içlerinde bir duvar katılığı gördüm. Beyaz gömlekli bir kapital çarklısı olduğunu hissettiğim de, onu görmekten utandığımı fark ettim. Onları görmemi engelleyen doğrularımın saçma olduğunu düşündüm o an. Suçlu olmasını sağlayacak kişi bendim belki de. Kızım karşıma yüksek topuklu siyah rugan ayakkabıları, onu tamamlayan siyah şık elbisesiyle çıktığında, kendimi onun karşısında ezilmesi gereken bir adam gibi hissettim. Dudaklarından çıkacak kelimeleri özenle seçerek ‘-neden döndüğümü ve hemen geldiğim yere, geri dönmemi istediğini söyledi. Hiçbir cevap vermeden, benim için söylediği suyu içmeden ve arkama bile bakmadan yüksek binalı yapıdan uzaklaştım. Kendime karşı oluşturduğum sevgisizliğin, somut halini kızımda gördüğüm için üzüldüm. Yedi yaşındaydı ortanca çocuğum. Onu bulduğumda diğer kardeşlerinden daha fazla sevindim diyebilirim, çünkü onun beni anlayacağını düşünmüştüm. Onunla yüksek perdeden çalan kaba bir müziğin, olduğu bir barda buluştuk. Bar kalabalıktı ,onu nasıl tanımam gerektiğini bilmiyordum. İçeri girdiğimde,çok fazla kişinin olmaması beni rahatlattı. Bar taburesinde oturan 2 kişiden birisi arkadaşına gitmesini söyledi ve beni yanına çağırdı. Karşımda duran; minik ve dar etekli, kırmızı topuklu, parlak ve ‘değişik’ bluzuyla o olabilir miydi? Sen o musun? diyerek cümleye başladı. Sürmeli ve uzun kirpikleriyle konuşurken suratımdaki şaşkınlıktan kurtulmamı ve onu bir birey olarak görme gerektiğini bana heceleyerek söyledi ve uzun bir es verdi. Benim ortanca çocuğum bir erkekti, karşımdaki kişi tanımlayamayacağım bir kalıba bürünmüş biriydi. Karşımdaki kadın ya da erkek neydi? diye aklımdan geçirdikten benim o şirin ellere sahip olan çocuğum olduğunu anladım ojeli ellerinden. Gözlerine bakmaktan utanmadığımı fark ettim an da onun küçükken birlikte uyuduğum oğlum olduğunu hissettim. Bir şeylere küfür etti, beni suçlamadı. İçkisini yudumlarken işveli bir tavrı vardı. Yüzünü kendinden saklamak için suratını boyadığını ve aydınlıktan korktuğu için geceleri çalıştığını anlattı ezberlediği cümlelerle. Bundan dolayı loş bir barda buluştuğunu söyledi, yarım saat sonra işine başlayacak olan bir trans olduğunu itiraf etti alışmış tavrıyla. Barın, bastığımda kırılacakmış gibi olan merdivenlerinden, sarsılmış bir şekilde sendeleyerek indim ve uzaklaşırken yine üzüldüğümü fark ettim. Küçük oğlum Umut idi. Adını bu duygularla koşmuştuk annesiyle, fakat annesinin ölümüne yol açtığı için beni daha doğarken üzen bir çocuktu. Onunla bir parkta görüştük. Kara kuru bir çocuktu, sanki büyümeye direniyor gibi bir hali vardı. Onu bıraktığımda 5 yaşındaydı şimdi askerlik bir delikanlı olmuş. Zayıf vücudu çocukluğunu anımsatsa da dolgun sesi ve kalın kaşı ve bakımsız sakallarıyla babasının gençliğini anımsatıyor gibiydi. Sokakta yaşıyormuş ve kendini bu kadar küçükken yalnız bıraktığımı düşündüğü için benimle konuşmaya diğer kardeşleri kadar sıcak bakmadı. Gururluydu, çocukken de böyleydi, esmer teni ve zayıf surat hatlarının altında içinde babaya karşı biriktirdiği bir nefret vardı. Ona

kızmıyordum, eskiyen hatalarımı örtmek yerine oğlumda oluşturduğum nefreti

anlamaya koyuldum. Onun titreyen kaşları ve benden daha dolgun sesiyle hesap sormasını

dinlerken, diğer kardeşleri kadar şanslı olmadığını ve hayata istediği yerden tutunamadığını fark ettim. Bana benzeyen sesiyle kendi iç hesaplaşmamı veriyor gibiydim adeta.Halinden yakınmak şöyle dursun, seçmek zorunda kaldığı yaşamından gurur duyan bir vücut dikliğiyle karşıma çıktı ve benim o andaki tüm doğrularımı degiştirdi.Benimle konuşmak istemediğini söyledi ve arkasına bakmadan uzaklaştı .Ben yine üzüldüm. Çocuklarımla on beş yıl sonra karşılaşmamış olsaydım diye geçirdim içimden. İnsanı en fazla acıtan şeyin içinde büyüttüğü özlem ve toplum doğruları olduğunu anladım. Bu çocukları dünyaya getiren birileri olarak yapılması gerekenin sadece bu kadarla bitmediğini anladım. 14.07.2016 /ISTANBUL

Comentarios


Yazı: Blog2_Post

©2018 by Ergün Yavuz. Proudly created with Wix.com

bottom of page