KOMUTAN KARINCA
- Ergün Yavuz
- 15 Mar 2016
- 3 dakikada okunur
Polonya’da bakımlı bir kasabada doğdum, daha büyümeden Varşova’da daha iyi olduğuna inanmak istediğim, soğuk ve hayvan pisliği kokan bir kasabaya taşındım. İkinci dünya savaşı henüz başlamıştı. İstediğimiz her şeyi alan bir ailenin içinde olduğumu düşünsem de, savaşın başlaması tüm düzenimizi yerle bir etmişti. Zayıflamıştık, karnımızı zor doyuruyorduk. Ailem kendini zor ayakta tutuyordu, babam bizim için belirlenen zor işlerde çalışmaya başlamıştı. İnsan yerine koyulmuyorduk. Nefretleriyle filizlenen bıyıklarının altlarında birer canavar yatan gestapo köpeklerinin boyunduruğundan kurtulmalıydık. Onlar için öldürmek en kolay şeydi. Adalet tanrı tarafından yasaklanmıştı. Banknotlarında hükümsüz kaldığı bu anda, çocukça aklımla gördüklerimi sürekli kaydettim. Artık ağlamaklı suratım, yerini soğukkanlı bir katilin ruh haline çevirmişti. Toplumun azınlıklarının isyanları bir işe yaramıyor ve bu girişimleri canlarıyla ödüyorlardı. İnsan cesetleriyle beslenen tarlalar yeşeriyordu. Toprak ölüleri kabul edemeyecek kadar kana doymuştu. İnsanların isyan kırıntıları daha gün yüzüne çıkartılmadan içlerinde patlatılıyordu. İnsanların öldürülüşlerini görmek beni üzmüyor, sokakta vurulanlara kayıtsız kalabiliyordum. Daha 14 yaşındaydım ve çok küçükken düşlediğim çocukça oyunlar yaşama evresini çoktan aşıp, bir yetişkin kadar ciddi ve somurtkan birisi olmuştum. Ailemden koparıldım ve benim gibi 3.sınıf insan muamelesi gören çocuklarının büyütüldüğü bir yetiştirilme kampına gönderildim. Burada ciddi bir eğitimden geçirilip salt toplum menfaati için çalışan bireylerin yetiştirildiği bir kampta ulusal ve militarist sloganlarla büyütüldüm. İnsanları yuvalarından eden, buradaki tüm çocukları ailelerinden ayıran kişiler, bizi burada yetiştiren kişilerin patronlarıydı. Çocuksu ellerimiz, kalplerimizdeki nefreti okşayarak büyüttü.26 yaşına geldiğimde, ülkedeki karışıklar sakinleşmiş, yerini sesini çıkartmayan bir topluma dönüştürmüştü. Zenginlerin çarkını; siyasetçiler ve askerler, yalan rüzgârları ve kurşunlarıyla yağlayarak çeviriyorlardı. Çarkın dişlerini kırmak için nefretimi sürekli törpüledim, intikam ateşini sürekli üfleyerek alevlendirdim. Kampta geçirdiğim geceleri, uzatarak çok düşündüm. Ben unutmam ve asla affetmem. Kendi gelişimim için çok çalıştım, kendime yabancılaştım. Çocukluğumda gözümün önünde yapılanları hiçbir zaman unutmadım. Ordunun yönetimi ele aldığı süreçte ailemle yaşadığım bölgenin komutanın kızıyla, teğmen rütbesine geldiğimde, yıllardır sürdürdüğüm intikam oyununun bir parçası olarak yaşadığım aşkı daha da fırtınalı bir hale getiriyordum. Artık kendim olmaktan çıkmış, bir canlı bombanın hissettiği şekilde ruhumu bedenimden aforoz etmiştim. Fikirlerimin geleceği için adımlar attım. Eski sertliğinden iz kalmamış komutanın(komutan dark) izni olmasa da kızıyla o sene evlendik. Yaşım otuza geldiğinde rütbe atlamak yerine yıllardır çok sevdiğim ya da öyle göründüğüm askerlik görevinden istifa ettim. Bir gece evimden kaçırıldım, çıkartılırken kalın bir bezle gözlerim bağlandı. Yerlerde sürüklendim. Sert koltuklu bir arabaya, elleri nasırlı bir adamın ittirmesiyle bindirildim. Nefes alırken artık korkmuyordum. Uzun bir yolun ardından, sürgülü bir demir kapı açıldı ve arabayla içeriyle girdik. Oturuldum ve ciddi işkenceler görmeye başladım. Karşımda sürekli değiştiğine inandığım insanlardan dayak yedim ve tarifsiz acılar gördüm. Tırnaklarımı çekip, dişlerimi söktüler. Nizami bir şekilde yapılan işkenceleri sorgulayamayacak kadar kötüydüm. Öldürülmeyi arzuladım. Sesini bile duymadığım insanların yumruklarıyla günlerce rüyalar gördüm. Bir gün apar topar bir şekilde yine arabaya bindirildim ve bir yerde indirilip ayaklarım suya değinceye kadar yürümemi istediler. Artık askerlik sürecimdeki cesareti içimde hissetmedim, korkarak ve titreyerek çok yavaş bir ritimle ilerdim ve suya ayaklarım değince gözlerimi araladım. Hastaneye yatırıldım ve tedavi altına alındım. Kendime geldiğimde yanımda kadınımı gördüm. Olanları kayınpederim yapmıştı, buna emindim. Bir an önce kendime gelmek için caba gösteriyordum ve bana olanları kimin yaptığını arkadaşlarımdan sorgulamalarını istedim. Kayınpederimi de görmek istediğimi karıma söyledim ve onun evime gelmesini sağladım. Bana yaptıklarını kendi ağzından duymam gerekiyordu. Eski gücüme kavuşmuş hissediyordum kendimi. Özel olarak hazırlattığım yemek masasında, ben karım, babası ve yanından hiç ayırmadığı değişik sıfatlardaki 6 adamıyla birlikte aynı masaya oturduk. Masadaki tek kadını mutlu etmek için diğer tüm erkekler kocaman bir yapmacıkla birbirimizi seviyormuş gibi göründük. Yemekler bittiğinde herkesin kafası yerdeydi. Karım olan biteni anlamadı ve neler oluyor dedi. Baban ve işbirlikçileri için tanrının geciken adaleti sağlanmıştır dedim ve yemeklerini zehirli bıçaklarla yedikleri için öldüklerini söyledim. Korkunç bir öfkeyle bana saldırdı fakat onu sakinleştirmek yerine, nefret ve öfkesini kusmasına izin verdim. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Babasının yıllardır hep aynı uzunlukta tuttuğu bıyığını kestim. Çocukluğumda karar verdiğim ve uğruna hayatımı feda ettiğim adamdan intikamımı almıştım. Daha sonradan yayınlanmasını istediğim özel evrakları ve bir mektubu da geri de bırakarak bir isyanı başlattım. Etkisini daha geç gösteren zehirli bıçakları biz de kullandık, bunu biliyordum. Birazdan birlikte ölüme gideceğimizi söylediğimde suratındaki gördüğüm ifadeyi anlatamam. Yaşamdaki adaleti sağlamak için, isyan bayrağını yavaş yavaş çekip isyankâr bir hayatı oynamaya karar verdim. Tanrının adaletinden şüphe etmeden yaşayacağım bir dünyada, savaş çıkartan bir komutan olmak yerine, sırtında kendimden on kat büyük taşı yüklenen zayıf bir karınca olarak tüm düzeni tersten yazmak isterdim.
15/03/2016/ISTANBUL

Comentarios