top of page

Ölüm Sessiz Bir Üşümedir

  • Yazarın fotoğrafı: Ergün Yavuz
    Ergün Yavuz
  • 28 May 2018
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 Kas 2018

Benim adım Henry. Kendime geldiğimden beri, babamla hep bir yerlere gideriz. Diğer çocukların görmekten korktuğu yerlerde dolaşmayı çok severim. Hafta sonu gideceğimiz şehir dışındaki, su altı okyanus gezisi için iki gün öncesinden heyecanlanmaya başladım. Bu sefer oldukça kalabalık bir ekiple gitmek yerine, sadece babamla birlikte gidecek olduğum için ayrıca çok mutluyum. Cumartesi sabahı erkenden uyandım, babama yaptığımız hazırlıklarda yardımcı oldum. Kalınca üstümü giyindim ve sabah dalış öncesi sporumu yaptım. Tam arabaya binecekken babam, sen bugün gelmiyorsun Henry dedi.2 gündür bunun hazırlığını yapıyorum diyerek dolan gözlerime duygusuzca bakarak çekip gitti. Bu babamı son görüşüm oldu. Efsanevi bir hazinenin peşinden gitmek için okyanusun derinlerine daldığını söyleyenler oldu. Ben bu durumu gözümde çok büyüttüğüm ve babama yakıştıramadım için bir türlü kabul etmedim. Babamın başına bir şey gelme ihtimalini hiç düşünmedim. Babamın en yakın arkadaşlarından birisi olan David amca bana babamın kaybolmasından yaklaşık üç dört yıl sonra bana bir köpek getirdi. Artık kendisinin çok yaşlandığını ve bu köpeğin bende kalmasını daha iyi olacağını söyledi. Altın yaldızlı tüyleri ve emekçi gözleriyle bakan bu sevimli köpeği hayatıma kabul ettim. Hayatımla ilgili doğruları bulmak için zorlandım ve bazen bocaladım. Sanki babam kaybolup gittikten sonra daha çabuk büyüdüm. Babamın öldüğünü bir türlü kabul etmiyordum, çünkü kendine ait bir mezarı bile yoktu. Okyanusun derinliklerine hazine bulmak için giden birisi olarak biliniyordu ve ölse dahi en azından cansız bedenine ulaşmış olmaları gerekirdi. Yıllar birbirini kovaladıkça kendi hayatımla ilgili bir karar vermem gerekiyordu. Liseyi bitirdiğim yıl yazları hem eğlenip, hem de para kazanabileceğim bir iş buldum. Üst düzey zenginleri okyanusun en gizemli ve bakir koylarında gezdiren bir yattaydık, köpeğimle birlikte bu yatta kalıyorduk. Sıcak bir ağustos sabahında okyanusa açıldık, koya demirledik. Köpeğimle birlikte yüzerken birden bire okyanus suyunun hortumlasan bir kısmını gördüm. Yata geri dönerek onu orada bıraktım ve suya tekrar atladım. Mağaranın içinden ilerleyen suyu takip ettim ve nefes almakta zorlanacağım bir su altı kanalından geçtim. Güneşin iğne deliği büyüklüğünde bir ışıgıyla magaranın içini aydınlattığı bir noktadaydım. Burnuma pis kokular gelmeye başlamıştı. Okyanusun içindeki mağaradan, güneşin üzerine yürüdüm. Bastığım yerleri görmediğim için çok zorlandım. Merakım gittikçe artmıştı. Yerlerde kemik parçaları vardı, herhâlde yıllar önce buraya gelen hazine avcılarının çürüyen cesetlerinden arta kalanlardır diye düşündüm. Karanlıkta ve derilerin yıllar öncesinden yok olduğu köhne bir mezarlığın rüzgârı üzerimden eserek beni üşüttü. Normal bir insanın aksine bu tarz şeylerden korkmayı çocukken bırakmıştım. Etrafta hazinede görmeyince bu tezimi çürüttüm. Ölümün tuzağına düşen insan kemiklerine rastladım. Mağaranın ucuna ilerlediğim de bir ayakkabı gözüme çarptı. Fosforlu yeşil tabanı ve siyah yılan derisiyle yapılmıştı. Bir anda şimşekler çarptı. Yıllar önce beni yanında götürmeyen ve bir daha hiç geri dönmeyen babamın ayakkabıları olabilir diye anımsadım. Ayakkabıların yanı başındaki kemiklerden çantama koydum. Ayakkabıları da şeffaf torbama koyarak kafamda birçok soruyla geriye dönmek üzere yola koyuldum. Hızlı hareketlerle yata geri döndüm. Biraz geç kalmıştım, yatın gitmesi gerekirken herkes beni beklemeye başlamıştı, bundan dolayı yatı kiralayan adamın yanına giderek durumu açıklamam gerekti. Elimdeki ayakkabıları görünce bunları nerede bulduğumu sordu. Mağaranın içinden aldığımı söyledim ve ‘babama ait ayakkabılardı. Dedim. Kamaraya geçtik. Bana sakin olmamı söyledi ve bir açıklama yapacağını söyledi. Muhteşem bir merakla seni dinliyorum dedim. Eğer baban bu ayakkabıların sahibiyse, sen Henry olmalısın dedi. Korumalarını dışarıya çıkarttı. Bak evlat baban yıllar önce benim ortağımdı, bunu senden saklamayacağım çünkü bilmeye hakkın var’ diyerek gevelediği cümlelere devam etti. Sabrımın taştığını ve ne söylemek istiyorsa bir an önce söylemesi gerektiğini ona dişlerimi sıkarak söyledim. Babanı o mağaraya gönderen bendim, fakat baban kuralların dışına çıktı. Beni ve tüm ortakları saf dışı bırakmak istedi ve ölümü hak etti.’ dedi. Sana durumu daha yumuşak anlatmak isterdim fakat gerçek bu evlat diyerek sakinlikle devam etti. Dışarıya çıktım. Ardımdan çıktı ve korumalara beni kollamaları için talimat verdi. Sakin görünmeye çalıştım. Babamın katilini öğrenmiştim ve ona hizmet ediyordum. Yatın dönüşü için her şey hazırlanmıştı. Limana kadar bir şey yapmam gerektiği fikrini geçirdim aklımdan. Yatın dümenini ele geçirdim ve okyanusun üzerinde seyreden büyük bir gemiye doğru dümeni kitledim ve tam gazladım, dikkat çekmemek için hızı artırmadım ve yaklaşık bir dakika sonra mezarlığa dönecek olan yatı sakince yüzdürmeye devam ettim. Okyanusun derinliklerine gömülecek olan ve karanlık insanları taşıdığı için bundan utanacak olan yat benimle birlikte havaya uçtu ve okyanusun üzerinde parçalanan cesetler köpek balıkların akşam yemeğini ziyafete cevirdi.

28/05/2015/ISTANBUL


Comments


Yazı: Blog2_Post

©2018 by Ergün Yavuz. Proudly created with Wix.com

bottom of page